Ajanda
- Selver Akdoğan
- 9 Mar 2024
- 1 dakikada okunur
Eskiden kötü şeyler yaşadığımda içimin karardığını, pislendiğimi düşünürdüm. Eskisi gibi saf olamamanın verdiği bir acı duygusu sarardı benliğimi. Artık öyle değilim. Artık çekilen acıların, öğrenilen derslerin birer nimet olduğunu düşünüyorum. Yaşanmışlıklar bize bir perspektif katıyor.
Bu durumun tebessüm ettiren tarafı ise, ne olursa olsun kemik karakteriniz asla değişmiyor. Kemik yüz ifadeleriniz hiç değişmiyor. Bazı kavramlar ve bazı tip insanlara takındığınız ifadeler değişmiyor.
Eğer altı yaşınızda "bazı" insanlara bakarken tiksinti dolu o bakışa sahipseniz, yirmi dördünüzde ne kadar çok şey yaşarsanız yaşayın, istediğiniz kadar yumuşak, istediğiniz kadar anlayışlı, istediğiniz kadar dışarıya kendinizei mükemmel göstermeye çalışın, kimsenin olmadığı o rahatlık anında siz hala sizsiniz.
İnsan biraz şey gibi, hani vardır ya içi yer yer dolu ajandalar, bazı bazı sözler, tarihler yazılıdır içinde. Firmalar geri kalanını siz doldurun diye tasarlayıp satışa sunmuştur.
İnsanlar öyle işte, yer yer dolu, yazılmaya müsait, boş, kullanılmamış birer ajanda.
Birinci sayfasından son sayfasına kadar her güne bir yaprağınız var.
Bazen ajandanızı çok renkli kalemlerle, bastırarak dolduruyor, bazen ajandanıza başkalarının yazmasına izin veriyor bazen ise ajandanızı yağmurlu bir günde dışarı koyuyorsunuz ve ajandanız ıslanıyor. Demem ona, zarar da alsa, güzel de doldurulsa o ajanda sizsiniz ve bunu kabul ettiğinizde hayatta başınıza gelen şeyleri daha farklı karşılıyorsunuz.
Her bir gün, ajandam için yeni bir sayfa ve o sayfaları nasıl dolduracağım tamamen bana kalmış.
Kendi hayatımızdan kendimiz sorumluyuz.
Kendi hayatında figüran gibi davrandıkça, her önünüze gelen şeyi kabul ettikte doğru yapmıyorsun.
Dur, sakinleş ve önüne bak. Ne senin için iyi, ne kötü bi' sorgula.
Sana uygun olmayanı alma.
Bir kereye mahsus burdasın ve sayfaların sınırlı, defterine sahip çık ve onu hak ettiği şekilde doldur.

Comments