Her anı, ana bağlıdır.
- Selver Akdoğan
- 15 Tem 2024
- 2 dakikada okunur
Kaçtıklarımız değil mi aslında yakalandıklarımız?
Zamanı bi kenara bıraktığımızda, sahip olduğumuz her bir tatminsiz başarı, daha önceleri boğazımıza oturmuş yumrulardı aslında.
Yolda karşılaştığımız yüzünde yılların izlerini taşıyan bir yüz, belki zamanında sıcaklığını hissebilecek kadar yakınımızda olanlardı.
Belki zamansız gelen bir mesaj, şayet istediğinizde gelseydi, görünmeyen kanatlarla sizi olduğunuz yerden yukarı taşıyacaktı.
Sahip olduklarımız şayet zamanında gelmiyorsa, gerçekten onları başarı adı altında toplayabilir miyiz?
Bir ebeveynin gururu için kendini yırtan bir çocuk düşünün mesela.
Tüm didinmelerini, alnından akan tüm terleri... aktığı yere kondurulacak bir öpücük ve gözlerine yansıyacak bir parıltı için yapıyor ama teptisizlikle yüzleşiyor. Yıllarca...
Ne zamanki, başarıları dağ olup diğer insanların alkışlarında yankılanıyor.
Kimse için değil, artık alışmış olduğu için çalışıyor...
O zaman aferini alıyor.
Bu senaryoda, çocuğun alnından akan terler yerini mi buluyor?
yoksa kuruyup tuz mu oluyor?
Zaman... Her şey zamanında değerlendirilmeli.
Tarih, savaşlar, sevişler, ölümler ve taşıdıkları anlamlar.
Ben mesela, geçtiğimiz iki buçuk hafta önce Como Gölüne nazaran bir an yaşadım.
Ve o an, o an için çok değerliydi.
Zamanında yaşamış olduğum en büyük kayıplardan biri olan annemi, yanımda hissettim. Şayet yaşasaydı orada benimle olsaydı istedim. Onu tanımayı diledim. En sevdiği rengi, en sevdiği sanatçıyı, en sevdiği kokuyu öğrenmeyi, bilmeyi ama her şeyden önce onu tanımış olmayı diledim. Küçük yaştaki kayıplar işte. Bir insana rast gelmekle, bir insanı tanımak aynı şey değil bu hayatta.
Herkesi tanımaya gerek yok elbette ama değer verdiklerinizi tanımaya değer bir hayat sunun onlara, ama önce kendinize.
Çünkü hayat şayet anılardan, birlikten, anlardan ibaretse; çoğaltın, arttırın.
Küçükken büyüklerimin söylediği bir söz vardı, bugün yaptığın bana öğrendiğin kendine diye. Gerçekten de öyle, birileri için bir şeyler yapıp sorumluluk üstlendiğinizde, ilk başta sadece bir "iş" gibi görünüyor ama bu, tamamlanmış işler kümesinin birden fazla getirisi oluyor. Bunlar, yaratılan anılar, tanınan insanlar, bazı bazı göz yaşları bazı bazı kahkahalar bazen korkular bazen arzular... Bazen insanlar sizi zor durumda bırakıyor, üzerinize istemediğiniz işler kalıyor. Onları bile alın. Çünkü gün geldiğinde o insanlar şayet karşınızdan gelen bir yabancıya dönüşürse, sessizce gözleri gözlerinize deyip şu gerçeği geçirecekler akıllarından, "hayatımda bir daha kimse, benim için bu fedakarlığı yapmayacak."
Çünkü bir daha hiçbir zaman o an yaşanmayacak.
Ne kimse o kadar saf ne kimse o kadar kötü olabilecek.
Her anı, ana bağlıdır.
Anda kalın, ve elinizden gelen her değecek sorumluluğu alın, çünkü sorumlulukların bileşkesinde ışığınız artacak.
Ne kadar iş, o kadar aydınlık.
Aydınlığınızın bol olduğu bir gece diliyorum hepinize. İyi geceler.

Comments