Kimine erken, kimine geç
- Selver Akdoğan
- 24 Eyl 2024
- 2 dakikada okunur
Gönlümüzdeki alevdir bu gibi gecelerde bize yolumuzu gösteren. Karanlığa adapte olmuş gözlerimizi ateşler duyduklarımızın barutu, hallerimizi hatta hedeflerimize yakıt olur duyduklarımızın kamçısı.
İnsanoğlu hayatta bazı derslere tabi tutulur. Kimi erken kimi geç yakalanır bu yakamoza.
Kimse ki, kendini oldum zannedip yukarıdan bakmamalı insanlara, elinden geldikçe yorumdan uzak, hırpalamamalı insanların gönüllerini, haklarına geçmemeli insanların. Alınan derslerde bence en önemlilerinden biri bu. Hayatın garip bi adalet sistemi var. Ve geçilen hak bir şekilde sizden çıkıyor. Bazı insanlar gerçekten çok büyük derslere tabi oluyor.
Ve bazı insanlar o derslere çok erken yaşta giriyor. Yaşaması sancılı olsa da, erken yaşta alınan yol, yaşlılıkta alınandan çok daha hızlı oluyor. Sanki ruh da insan vücudu gibi, yaş aldıkça telomerlerin kısalmasından yaraları daha geç iyileşiyor, belki izleri kalıyor, belki de açık kalıyor. Bilmiyorum. Ama yaş aldıkça insanın kırgınlıkları çok oluyor. Eskisi kadar çabuk atlatamıyor. Belki frontal lobun belli bi yaştan sonra gelişip, yaşananları yerine koyma konusunda daha başarılı bir yerleştirme yapabilmesinden kaynaklı, süreç muallak ama sonuç açık.İnsan büyümeye başladıkça, içinde çoğalıp dışından yalnızlaşıyor.
Spiral bir yolculuk hayat. Eğer bakış açın yanlışsa yukarıdan bakarcasına bir dairenin içinde dönüp durduğunu sanabilirsin. ki bence hayatta alınması gereken dersler alınmadığı sürece de döngülerin içinde kalıyoruz. Ama her bir başarı bizi yukarı doğru ilerltiyor. sonu var mı bilmiyorum. Ama yerimizde durmadığımız sürece devam ettiğini biliyorum. Bu yıldızlara giden yolculukta kendinize iyi gelen şeyler katın. Çünkü zaman zaman bırakın yol yapmıyı ayakta kalmaya bile takatiniz olmayacak.
Bazen adım atmaya meceliniz olmayıp, bazen ise gönlünüzdeki hedef hırslarınızla maraton koşucuları gibi disiplinli hızlı ve odaklı bi koşu yapacaksınız.
Öyle ya da böyle bu yol devam ediyor. ve ben kendi yolculuğumda spiralimin bir sonraki katmanına çıkıyorum artık. Döngülerimi arkada bırakıyorum. Hayatımın çirkin insanlarsız olduğu bir sürecin içine adım atıyorum. Etrafım sessiz ve huzurlu, gereksiz insan kalabalığı yok. Sevdiğim iş, sevdiğim okul, sevdiğim insanlarla sevdiğim yerlere gidip sevdiğim aktiviteleri yapıyorum. Üzerimde bırakmanın hafifliği ve hafifliğin endişesi var, bunca zamandır ağırlık yapıp taşıdığım taşları birden bırakmak, yoksunluk yaratır mı diye. Endişeye meal yok. Kim bir tüy kadar hafif olup uçmayı tercih etmektense, ayaklarında bir beton yığınıla suyun dibine çökmeyi tercih etsin ki?
Comments