Merdiven
- Selver Akdoğan
- 19 Şub
- 2 dakikada okunur
Garip bir olmuşluk bu paylaştığım. Beyin ve zaman kavramları beni çok etkilyor. Beynimiz doğum sırasında belli sayıda beyin hücrelerinden oluşuyor. Belli bi yaşa kadar kalan kalıyor giden gidiyor. Ama sonrasında, blue çağının ilerleyen süreçleirinden, 20 den 35 yaşlara kadar frontal lobumuz gelişiyor. Bir çok görevinin yanı sıra frontal lob insanın karakterini şekilllendiren, olayları ele alışı ve problem çözme yeteneğimize sebebiyet veren bir lob. Tek başına değil elbette ama büyük sorumluluk onda. Hayatta genellikle ilk kırımları 18-30 yaşları arası yaşarız. Artık bizlere çizilmiş yol bitmiş ve hayatın ipleri bizlere bırakılmıştır. Artık sorumluklarımızı almamız gereken yaşlardayızdır.
Sosyakültürel olarak bu Türk popülasyonunda oldukça geç yaşlara kadar giymediğimiz bir ceketimiz. Geniş aileler, sıkı aile bağları, evlatların evlenene kadar aileleriyle aynı evi paylaşması gibi başlıca sebepler bizlerin geç yaşta sorumluluk almasına sebebiyet veriyordu. Bir bilenin yönlendirmesiyle geçen nice hayat, artık günümüz şartlarında değişime uğradı. Artık insanlarımız da 18 yaşlarında evden ayrılıyor, üniversite seçimi, iş seçimi, eş seçimi hepsini kendi başlarına yapmak zorunda kalıyorlar. Her karşılaştığımız sorun, frontal lobumuzun daha da gelişmesiyle sonuçlanıyor.
Bu sene 25 yaşıma giriyorum. Bazen kendimi çok küçük bazen ise karşıki dağları yeniden dekore edebilecekmiş gibi hissediyorum, öylesine büyük.
Geçenlerde okuduğum bir söz beni böyle konuşmaya itti. Sözde diyordu ki, 18-25 yaşları hayatınızı kurtardığınız ya da mahvettiniz yaşlardır diye.
Bizim çağımız belki de en rahat görünümlü ama yaşaması en zor dönemlerden biri. Neden böyle diyorum biliyor musun? Çünkü her şeyi bilebilme imkanımız varken, önümüze olabileceğimiz onca insan, karakterine bürüneceğimiz onca ceket varken bizi bu kısacık hayat diliminde bi şeyi seçmeye zorluyor. Seçimler dünyasında yok oluyoruz. Oysaki atalarımıza bakın, küçük ya da büyük memleketlerde bir şeyler canlarına tak edene kadar belli bir düzende yaşayıp ölmüşler. Padişahın oğlu padişah, esnafın oğlu esnaf, işçinin oğlu işçi olmuş. Ama bizler, hepimizin birer söz hakkı varken, hiç oluyoruz. Ne olacağımıza karar vermenin yükünü evrimsel sürece dağıtmadan bu kadar kısa zamana indirgemek adoptik olarak biz gençleri çok zorluyor. Ben çok zorlanıyorum mesela. 19 yaşımda başladığım üniversite serüvenimde, ailem neyi ne şekilde yapacağımı hiç göstermedi hep ben bi şeyler ile uğraştım. Dönemlerime başladığımda yüksek not ortalamalarımla ben dahil kimse tatmin olmadı mesela. Daha fazlasını istiyordum. Ama önümde büyük bi engel vardı. Maddiyat. Maddiyatı çözebilmek için okurken yapabileceğim işleri arayıp yeteneklerimi keşfettim, yeteneklerim ile başarılarım arasında kaldım. İşte orda frontal lobum gelişmeye başladı. Hiç bir zaman çalışkan bir öğrenci olmadım ama her zaman iş bitirici oldum. Kafama koyduğum her işi bitirdim. Bence değerli olan şeylerden biri de bu.
Şimdi sırada çözmem gereken daha büyük problemler daha var. Şunu fark ettim ki, mutluluğu bir hedefe yükseltgediğinizde ona ulaşabilseniz bile sahip olamıyorsunuz. Mutluluk, sahip olduklarınızın değerini bilmekten geçiyor. Ve hayatta ne kadar büyük hedefleriniz varsa o kadar tedirgin, o kadar rahatsız ama bir o kadar gelişiyorsunuz.
İnsanın burda kendine sorması gereken soru şu ki, nasıl bir hayat istiyorum. Mutlu mu yoksa başarılı mı? Çünkü mutluluk ulaşılması en kolay duygu. Şükürle başlar tatminkarlıkla biter. Ama başarı öyle değil. Başarı yürüyen merdiven misali, adımları hiç bitmeyen ve durdukça geriye giden bir yol.
Comments