Müşkülperest
- Selver Akdoğan
- 20 Eki 2024
- 1 dakikada okunur
Yaşayabilmek ne güzel şey, kendi anılarından etkilenip yazabilemek.
Bir var olma ve bir var etme yeteneğinden mahrum olmamak ne güzel şey.
Dertlerimiz, benliğimiz hepsi semfoninin tınısıyla maketleştirilmiş bir top gibi frekans gibi, bir birine bağlı ve ritmit döngüsel iç içe hareketlerle.
Hayatta her şeyin bir biriyle teması var.
İyinin iyiye, kötünün kötüye, iyinin kötüye ve kötünün iyiye.
Hayatta her şey herkese herkes ise her şeye tesir edebilir. An'da olunduğu müddetçe.
En kalpsiz dediklerimizden çıkar en empati yüklü ince nüanslar.
En duyarlı dediğimiz, gözlerinin içinde ısındıklarımızdan çıkar sırtımıza inen mızraklar.
Kendini keşfetme sürecidir hayat yolculuğu, kendinden çıkıp insanlara bakabildiğin bu yolda;
gölgelere sakladığımız keşkelerimiz, ahlarımız ve gözyaşlarımız var.
Bazılarının yolu çok daha engebeli, bazılarının yolu denize bazılarının yolu patiklara bazılarının yolu ise uçuruma çıkıyor.
Kimisi tırmanmayı kimisi uçmayı kimisi yüzmeyi öğrenmek zorunda bu hayatta. Ve dahası da her adımda bi meydan okuma daha.
Kimisi pes ediyor, zorlanıyor yolun yalnız olmasına çetrefilli olmasına.
Öğrenmiyor geçmişe bakıp. Uçmak yerine atıyor kendini uçurumdan.
Öğrenmiyor, boğuluyor daha henüz derinleşmemiş tuzluya bağlanacak olan tatlı sularda.
Öğrenmiyor, tökezliyor ve yuvarlıyor kendini yamaçtan aşağa.
Geçmiş ve gelecek.
Ders alıp, feyzinle ileriye bakmak.
Ama her şeyden önce anda kalabilmeyi öğretiyor bu cesaret gerektiren yol.
Anda öğreniyor insan, yolda ise işliyor öğrendiklerini.
Yaşamak kadar bilmek de değerli, ama bildiğini nasıl kullandığındır asıl marifet.
Yeşilleri, gerçek duyguları, birliktelikleri olduğu sürece yaşamaya değer bu hayat. Dostlarımız ve sevdiklerimiz eksik olmasın hiç yanımızdan. Gerçek duygular hiç eksik olmasın yaşamlarımızdan.
Soğuk olsa bile için, sev.
Bırakma kendini.
Bırakma mücadeleni.
Comments